Yokuş Aksanı - Mizgin Bulut

Geçtiğimiz günlerde sadece şiire değil hayata bakışımı da derinden etkilemiş; hemşehrim, lisedaşım Attila İlhan, namıdiğer Kaptan'ın ilk romanı "Sokaktaki Adam"ı okuduğumda yazarı tarafından henüz yirmi beş yaşında yazılmış o romandaki üsluba, dil kullanımına ve yeteneğe kırklı yaşlara merdiven dayadığım şu günlerde dahi yaklaşamayacağımı bilmenin acısını duyumsadım. Bir anlamda yazar için yeteneğin yaştan bağımsız bir kavram olduğunu yeniden fark ediyorum diyebilirim. 

Gerçekten de tabiri caizse yazar kumaşına sahip insanların yirmisinde yazdığı ile ellisinde yazdığı yetkinlik bakımından birbirinden pek farklı olmayabiliyor. Değil mi ya Şeyh Galip döneme damgasını vuran Hüsn ü Aşk'ını henüz yirmi yedi yaşındayken yazmıştı. Bir kitapta toplanmasa da Türk öykücülüğünün seyrini değiştiren eserleri Ömer Seyfettin otuzlu yaşlarına ulaşmadan hemen önce kaleme almıştı. Şiirde de durum pek farklı değil. Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı kült olmuş eserlerini verdikten çok kısa bir süre sonra hayata gözlerini yumdular. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ancak yaş -eser meselesini bir köprü olarak kullanıp sözü geçtiğimiz günlerde okuma fırsatı bulduğum Yokuş Aksanı'na getirmek istiyorum. 

Son dönemde genç yazarların boy gösterdiği öykü raflarına bir ilk kitap eklendi. Mizgin Bulut'un kaleme aldığı on iki öykünün toplandığı kitap İthaki Yayınları'nca yayımlandı. Kitabın kapağında öykülerden birinde ön plana çıkan bir obje yani makas figürü tercih edilmiş. Oldukça sade olan kapağı beğendim.

Kitap hacimsiz denebilecek öykülerden oluşuyor ki bu kendime yakın hissettiğim bir tarz. Kalın bir roman kadar değilse de uzun öykülerden çekinirim. Öyküde bağlamdan kopmak romandan çok daha fazla yaralar okuru ve okurun bir süre sonra eserden kopmasına neden olur.  Okuru yormayan ve o kısacık serüvende bir anda sarsabilen öykülere gıpta ediyorum. Yokuş Aksanı bu bağlamda bendenizi tatmin eden, iki güzel öyküyle başladı. Devoğlan'a yazarın ustalıkla kondurduğu plot twist, son bölümüyle beni hüzne gark eden Sahibinden Satılık ve bana kalırsa kitabın en güçlü öyküsü Makasla Yürümek beklentilerimi bir anda  yükseltti. Bu üç öyküde ve tabii ki kitabın genelinde fark edilen gündelik yaşantının dertleri, sokağın olağan hali, 'küçük insan'ın yaşamına dair kesitler Yokuş Aksanı'nı tanımlayabilecek özellikler... Bulut'un seçtiği konular ve üslup bakımından Sait Faik, Bilge Karasu gibi yazarlardan dem vurması onlarla aynı tarzı kullandığı anlamına gelmiyor pek tabii.  Onların aksine olay öyküleri kitapta ağır basmış. Hakkını teslim edelim olay öyküleriyle içlendirmek de iştir hani!

Az önce adlarını verdiğim üç öyküden sonra hayal kırıklığına uğradığımı gizleyemeyeceğim. Buna rağmen Mizgin Bulut'un kalemi vasatın altına hiç inmiyor. Cümleleri sağlam. Anlatmak istediğini dosdoğru anlatıyor. Belki de girizgahı oluşturan öykülerin parlaklığıyla gölgeleniyor diğer öyküler.  Başlangıçta bahsettiğim öykülerden daha zayıf bulduğum hikayelerle son sayfayı çevirmek moralimi bozmadı değil ancak sonraki kitapları için makası hünerle kullanabilen bir terziden haberdar olmanın umuduyla doluverdim.  

Öykü, kalemi sürekli bilemeyi gerektiren bir tür. Çokça denemek, çokça gözlemlemek ve sabırla Devoğlan, Makasla Yürümek gibi öyküler aramak deneyimli yazarın işidir. Deneyim de sanıyorum sadece burada devreye giriyor. Seçkiyi sabırla demlendirip okura tavşan kanı ikram ederken yani. 
Keyifli okumalar.

Satın Almak İçin Tıklayınız. 



Yorumlar