Yitik Ülke Yayınları arasından 2020'nin Mart ayında yayımlanan Ausgang ( Çıkış ) romanından ilk günlerinde haberdar olmama rağmen gerek salgın koşulları gerekse okuma sıramı bozamayışımdan kendisiyle buluşmam bugünleri buldu. Mümin Candaş'ın harika kapak resmi ve Aslı Tezer'in kapak tasarımı ile okur karşısına çıkan roman daha önce öykü ve özellikle şiirleriyle tanıdığımız Serkan Türk'ün ilk romanı olma özelliği taşıyor. Aslına bakılırsa hacmen bir novella örneği olarak da sayılabilecek Ausgang'in kapak tasarımı, yazım formatı, font çeşidi ve boyutu gibi özelliklerini beğendiğimi belirtmeliyim. Zaten Yitik Ülke Yayınları'ndan daha önce okuduğum hemen hemen her kitapta bu özelliklerin beni tatmin ettiğini anımsıyorum.
Daha önce pek çok yerde yazmışımdır: Şairlerin düz yazı ürünlerinde beni keyiflendiren; beni bir şekilde yakalayan bir üslup bir dil zarafeti bulabiliyorum. Melih Cevdet'te, Attilâ İlhan'da, Murathan Mungan'da ve daha pek çok şairin öykü ve romanlarında bu söylediklerimi deneyimledim. Bunlar Süreya'nın deyimiyle "cins" şairler tabii. Ama şunu diyebilirim ki Serkan Türk'ün daha önce şiirlerini okumamış olsaydım da Ausgang'i okumaya başladığımda bir şairin romanıyla karşı karşıya olduğumu rahatlıkla anlayabilirdim.
Olaydan çok ruhsal çözümlemeler, iç konuşmalar ve betimlemelere yaslanan Ausgang gibi bir romana da böylesi bir dil kullanımı, böylesi nahif bir üslup yakışırdı. Bu noktada roman boyunca hiçbir ifadenin beni rahatsız etmediğini, işinin ehli bir yazar ile yol aldığımın güvenini hissettiğimi söylemeliyim.
Kendi adıma romanlarda romanın türünden bağımsız sinematografik bir yan aradığımı, beni içine çeken bir kurguyu arzuladığımı saklayamam. Ruhsal çözümlemelerin gücü, yazarın dili kullanma becerisi kurgu ile harmanlandığında tadına doyulmaz eserler ortaya çıkıyor. Bunu yapabilmek de çok kolay değil tabii. Doğrusu Ausgang'in hemen başında bir günlük mevzusuyla karşı karşıya kaldığımızı anlayınca ürktüm. Bu ürküntünün müsebbibi iki binli yılların başında okuma şansına sahip olduğum meşhur "Kürk Mantolu Madonna"dır. İlk kırk sayfanın vasat temposu Raif Efendi'nin günlüğüne ulaştığımızda nasıl da artmış ve roman bir şahesere dönüşmüştü. O günden sonra okuduğum eserlerde bir günlük mevzusuna girilmişse beklentim hep Sabahattin Ali'nin performansı olmuştur. Pek tabii aynı karşılaştırmayı Ausgang'te de yaptım. Romanın günlük temelinde gelişeceğini sanmıştım. Günlük Ausgang'te daha çok tamamlayıcı unsur olarak kaldı. Travmatik bir çocukluk ve ilk gençlik yaşayan Hami'nin duygularını düzene koyma mücadelesinde bir pusulaydı günlük. Onnik Efendi'nin yaşadıkları içimi cızlatsa da romanın genelinde beklentimi karşılamadı.
Romanın dil ve üslup özelliklerinin açtığı yoldan romanı bir çırpıda bitirdiğimi söylemeliyim. Okuma hızı benim gibi ortalama sayılabilecek her okur için hızlıca bitirilebilecek bir eser Ausgang. Romana ismini veren Almanca çıkış sözcüğü yani Ausgang'in kitaba isim olma hikayesini çok beğendim. Bir eserin adı esere hakim olan duygu olarak belirlenebilir ama başlığı Ausgang'te olduğu gibi kurgunun ana yolundan değil de bir yan meseleden bir tali yoldan devşirmek nedense hoşuma gidiyor. Serkan Türk de bunu ustalıkla başarmış.
Romanın olay örgüsüne ve kişi kadrosuna dair daha fazla detay vermeden, bir anlamda okuma keyfinize engel olmadan, diyebilirim ki çağdaş edebiyatımızın her geçen gün yükselen görkemli şatosunda arka kapının mücevher süslemeli tokmağı gibi parlıyor Ausgang. Çıkış yolunu görebilmemiz için... Keyifli okumalar.

Yorumlar
Yorum Gönder