Ormandan Gece Gelen - Özgür Çırak

Özgür Çırak'ın "Ormandan Gece Gelen" kitabı Notabene Yayınları tarafından 2021'de yayımlandı. Yayınevi eser için uzun öykü tanımlaması yapmış. Dünya edebiyatında novella diye anılan bir tür yani. Bünyesinde nitelikli eserleri barındıran yayınevi Ormandan Gece Gelen ile bu geleneği bozmamış. 

Kitapları okumadan önce ön ve arka kapağını uzun uzadıya inceler, varsa yazarın kısa biyografisini okur, yayınevini ilk defa görmüşsem araştırır; mutlaka önsöz ya da ithafların üzerinde dururum. Bir kitabın tamamlayıcı unsurları olarak görürüm onları. Ormandan Gece Gelen'in kapak resmini çok sevdim. Ben de zamanında kelimeleri, objeleri farklı nesnelerin ya da resme fon oluşturan manzaranın içine gizleyerek resimler çizmekten keyif alırdım. Bundan olsa gerek Kezban Akyol'un resmi bana oldukça sıcak geldi. Çizim ile öyküye hakim olan konunun uyumu da kapak, kitap örtüşmesini sağlamış diyebilirim.  Kapağa dair beğenmediğim tek şey kitabın adının yazılma biçimi. Powerpoint sunumlarında kullanılan ve kelimeyi oluşturan harflerin kelime ortasında en büyük haline ulaştığı tasarımın böylesine güzel bir kapak resminde biraz amatör, biraz sakil durduğu kanısındayım.

Öykü başlar başlamaz Özgür Çırak'ın kendine has anlatımıyla karşılaşacaksınız. Öykü türü var olalı beri işlenmemiş bir konu yoktur kuşkusuz. Yazarların üslubuysa parmak izi gibidir. Üsluplarıyla okuru kendisine bağlayan yazarlar kendilerini diğerlerinden kolayca ayırırlar. Okuduğum eserlerde konudan ziyade üsluba odaklanmamın da sebebi bu sanıyorum. 

Özgür Çırak'ın teşekkür yazısında kitabın editörüne "gibi" lerimin katili diye takıldığını görünce merak ettim. Kitabı okumaya başladığımda merakım hemen giderildi. Çırak, kurgusunu canlı kılabilmek adına benzetmeleri çok güçlü kullanan bir yazar. Haliyle her benzetmeyi "gibi" edatını kullanarak kurmak bir süre sonra okuru sıkabilirmiş. Editörün bu bağlamdaki müdahaleleri yerinde olmuş anlaşılan. Öykü boyunca pek çok benzetme ilgimi çekti ve okuma keyfimi artırdı: Anlatıcının amcasını yarı dolu bir süt şişesine benzetmesi, evlatlığın okşamalarla serleşen ve kulak arkasında konfeti gibi patlayan bir penis olarak betimlenmesi, anlatıcının kendisini diş oyuğuna yapılmış bir dolguya, kapı altına soğuk girmesin diye konulan bir beze benzetmesi hatta babasının "nereye gidiyorsun" sözünün kulağa iliştirilmiş bir güle benzetilmesi... 

Buraya alamadığım daha pek çok benzetme okurun okuma keyfini artıracak düşüncesindeyim. Yazar, kalıplaşmış ya da kalıplaşmamış sözcük öbeklerini yerli yerinde kullanma konusunda pek mahir. Bu da anlatımın gücünü artırmakla kalmıyor, eserin okuru sıkmadan bir çırpıda tamamlanmasını da sağlıyor.

Ormandan Gece Gelen'de anlatıcı rolünün öykünün ilk ve son bölümlerinde farklı ağızlara bırakıldığını göreceksiniz. Anlatıcının sürekli değiştiği öykülerde okurun kopma olasılığı kuvvetlidir. Çırak'ın eser boyunca kurguyu elinde tuttuğunu ve kafa karışıklığına mahal vermediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Eserin başlangıcında anlatıcı göreviyle henüz fikir aşamasında bir bebek sizlere eşlik edecek, ikinci kısımdaysa ağırlıklı olarak mutfakta görevli Er Cem'in sunumunu dinleyeceksiniz. Anlatıcılar biraz da öyküde ağır basan "büyülü gerçekçilik" akımının etkisiyle ilahi bakış açısını kullanmışlar böylece anlatımlarını zenginleştirebilmişler.  Öykü kahramanlarının düşüncelerine, duygularına, isteklerine hatta geçmişlerine ve geleceklerine hakim olan anlatıcılar sayesinde anlatılanlarla daha kolay bağ kurabilecek, hemen her şeye vakıf olabileceksiniz.

Öykünün genelini düşündüğümüzde ilk bölümde kendisi hakkında bolca bilgi sahibi olduğumuz Er Harun'un ilerleyen aşamalarda daha az rol aldığını gördüm. Harun, kurguda asıl olaya geçişte bir köprü kahraman rolünü üstlenmiş. Öyküyü bitirdiğimde böylesine bir öykü kahramanı için oldukça uzun bir girizgah olduğunu düşündüm. Yaşadıklarıyla genel kurguya ve temaya  elbette katkı sağlıyordu Harun ancak aile işletmesinde yer bulamayışı, amcasının zalimlikleri ve pek tabii babasının ve annesinin ömürlük dargınlıklarına sebep olan trajik olay ilk bölümün sonunda heba olup gitti.

Öykünün ikinci bölümü ise kurguda can alıcı noktayı oluşturuyor. Anadolu'nun ıssız bir köşesinde güvenliği sağlamak için konuşlanmış askeri birlik, bu birliğin mutfağında Er Cem'in yamağı olarak görevlendirilen Er Harun ve yaşadıkları. Yaşananlar size kalsın ama ikinci bölümün heyecan dolu kurgusu Er Cem'in dünyasına girdiğimizde başlıyor. Onun evdeki hayatı, yaşadıkları ve bu ıssız karakolda oluşan rutini yazarın güçlü anlatımıyla bizi kendine bağlıyor.

Benim gibi Özgür Çırak'la yeni tanışacak olanların bu uzun öyküyü keyifle tamamlayacaklarını ve yazarın diğer kitaplarını merak edeceklerini düşünüyorum. Hele ki eserlerde büyülü gerçekçilik ögelerini yadırgamıyorsanız, keyfiniz birkaç kat artabilir. Bir de öneri, öyküyü tamamlayınca kapağı bir kere daha inceleyiniz, belki benim sonradan gördüklerimi siz de keşfedebilirsiniz.  Keyifli okumalar.

Satın Almak İçin Tıklayın

Yorumlar